Kendi ıssız cumhuriyetlerinde, gözlerden ırak bir toprak parçasında tek başına parıldayan fenerler, arkalarına aldıkları muhteşem deniz manzarasıyla karadaki insana çıldırtan bir yalnızlık hissini armağan ederler. Oysa denizden bakanlar için bambaşka anlamlar taşır. Onlar için öncelikle umuttur fener. Sonra özlem… Haftalarca engin mavilikte yolunu bulmaya çalışan deniz adamlarının bizzat can yoldaşıdır…

Yalnızlığını içine hapseden ama yine de ışığını göndermeye devam eden deniz fenerlerinin insandaki anlamını hiç düşündünüz mü? Jules Verne’nin yaş kemale ermeden defalarca okunabilen romanı Dünyanın Ucundaki Fener’i okuyanlar bilir. Kitap, her defasında insanı tek bir duyguya yönlendirir: Dünyanın bir ucuna kaçmak, hatta yalnızlığın tam ortasındaki fenerde yaşamak! Ama keramet romanda değil! Bu kitap okunsun okunmasın fenerler zaten hemen herkeste aynı hisleri bırakırlar. Kendi ıssız cumhuriyetlerinde parıldayan, gözlerden uzak bir toprak parçasında tek başına görünen fenerler, onlara uzaktan bakanlara yoğun bir yalnızlık hissi ve hüzün bırakırlar. Elbette, beraberinde muhteşem bir manzarayı da akıllara kazırlar. Çünkü hep tepeler, denizdeki sığlıklar gibi iyi manzaraya sahip yerlere kurulur ve kuruldukları yerlere uyum sağlayarak manzarayı daha seyredilesi kılarlar. Durum her ne kadar karadan bakanlar için biraz da estetik kaygılar taşısa da, denizdekiler için fenerler bambaşka bir anlam ifade eder. Öncelikle umuttur denizciler için fener. Sonra özlem… Haftalarca engin mavilikte yolunu bulmaya çalışan deniz insanlarının can yoldaşıdır fenerler. Daha iyi anlayabilmek için; aylarca denizde seyreden bir gemide olduğunuzu hayal edin. Günlerinizin ve gecelerinizin iki mavi arasında sıkışıp kaldığını ve yer yer bölünmüş boğucu bir karanlığın ortasında yapayalnız olduğunuzu… Sonra, birdenbire bir ışıkla buluştuğunuzu düşünün… Çöldeki serap misali, kurtarıcı feneriniz karşınızda! İşte deniz fenerlerinin bir denizci için anlamı bu kadar büyük. Lakin, son yıllarda aynı şeyleri söylemek pek de mümkün değil. Yüzyıllardır denizcilerin yolunu, mevkiini bulmasını, tehlikeli noktalardan sağ salim geçebilmesini sağlayan, kayaları, sığlıkları gösteren fenerlerin önemi son zamanlarda iyice kaybolmaya başladı. Bu yarenliğin bozulmasındaki ve deniz fenerlerine duyulan gereksinimin azalmasındaki en büyük neden, fenerlerdeki otomasyonun yaygınlaşması ve uydu haberleşme sistemlerindeki gelişmeler. Dolayısıyla deniz fenerleri bugün pek çok ülkede uzaktan idare ediliyor.

Teknolojinin gelişmesi fenerlerin varlığını yok etmekten çok, karadaki insanların kullanımına açtı. Fenerler bulunduğu ülkenin kültürüne göre çok amaçlı şekillendi. Örneğin Avrupa’da pek çok ülke kullanımdan kalkan fenerlerin, eskiden bekçilerin oturduğu kısımlarını turistlik amaçlı, otel, lokanta, alışveriş mağazası vs. olarak hizmete açtı. Dolayısıyla fenerde ömrünü geçiren bekçiler artık yok. Amerika’daki bu türden, kullanılmayan pek çok konut ise, 6-12 yaş arası çocuklara kamp olarak işlev görüyor. Yazları bu kamplara gelen çocuklara balıkçılık, deniz feneri bekçiliği ve denizcilik eğitimleri veriliyor. (Ülkemizde böyle bir kamp olsa kaç kişi çocuğunu yollar? Denemeye değer değil mi sizce de?)
 |
Şile Feneri |
Türkiye’de, tam olarak benzeri bir çalışma yok. Ancak turizme açılmış ve yalnızca ziyaret edilebilen üç deniz feneri bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, bulunduğu merkezin simgesi haline gelmiş olan Şile feneri. Türkiye'nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük feneri olan Şile fenerinin bu yıl 150. yaşını doldurduğunu hemen eklemekte fayda var. Turizme açılmış diğer iki fener, Türkeli ve Anadolu feneri ile birlikte ülkemizde toplam 407 deniz feneri bulunuyor. Bu fenerlerin 53’üne İstanbul ev sahipliği yaparken turizme açılmış bu üç fener dahil olmak üzere 13 fener (Ahırkapı feneri, Mehmetçik feneri, Hoşköy feneri, Bafra feneri, Alanya feneri, Deveboynu feneri, Akıncı feneri, Türkiye - Gürcistan sınır hattı transit feneri, Yeşilköy feneri, Fenerbahçe feneri) tarihi bir önem taşıyor. Coğrafyamızda Osmanlı İmparatorluğu öncesinde inşa edilen pek çok fener olduğu gibi bu dönemde de yeni yapılar karşımıza çıkıyor. Osmanlı zamanında inşa edilen ilk fener Fenerbahçe feneri. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1562 yılında inşa ettirilen bu fenerin ardından uzunca bir süre sonra 1755’te Ahırkapı deniz feneri inşa edilmiş. 1853-1856 Kırım Savaşı yılları ve sonrasında Karadeniz'e giden İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini kolaylaştırmak için, çok sayıda fener inşa edilmiş: Ahırkapı, Fenerbahçe, Anadolu ve Rumeli fenerleri, Karaburun, Yeşilköy, Çimenlik, Kumkale ve Gelibolu fenerleri bu dönemin yapıları. Biraz da coğrafyamız dışına çıkıp deniz fenerlerinin tarihine bir göz atalım…
Yüzyıllara ışık saçan fenerler
Tarihteki ilk deniz fenerleri, üzerinde metal kaplar içinde alev saçan odunların, kömür ateşlerinin yandığı alçak kulelerdi. Bunlar, en uzak mesafeden bile rahatça görülmesi için tepeler ve yamaçlar gibi genellikle yüksek yerlere kurulmuştu. Sisli havalarda bile sesli uyarı vererek yerlerini belli eden bu fenerler, tüm dünyada çok farklı şekillerde, boyutlarda, renklerde yapılmışlardı.
 |
İskenderiye Feneri |
|
Çok eski çağlarda bile kullanıldığı tahmin edilen deniz fenerlerinin ilk olarak ne zaman yapıldığı ise bir muamma. Ancak pek çok tarih kitabı, MÖ 7. yüzyılda, Çanakkale Boğazı’ndaki Kumkale’de, ki o zamanki adıyla Sigeon’da, ünlü bir deniz fenerinin varlığını kabul ediyor. Eski zamanların en ünlü deniz feneriyse Mısır/İskenderiye’deki mermer yapılı fener. Üzerinde kurulmuş olduğu küçük Pharos adasında, FarosHin adını taşıyan ve dünyanın antik çağdaki yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri İÖ 280 yılında Knidos'lu Sostrates tarafından inşa edilmiş. 14. yüzyılda meydana gelen bir dizi depremde yıkılan ve ne yazık ki günümüze kadar gelmeyen bu fener, tarihte inşa edilmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı (135m). İskenderiye fenerinin en gizemli yanıysa, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış olan cilalı bronz aynaları. Geceleri ise aynaların önünde ateşler yakılıyor, böylece aynanın yansıttığı ışık, gece yaklaşık 50 km. mesafeden görülebiliyor… Tarih sayfalarında ilerlerken, eski Romalılarda da ünlü deniz fenerleri karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri, Fransa’da Boulogne sahillerindeki. Bu fener 17. yüzyılda bile hâlâ kullanılıyormuş. Ancak tahmin edersiniz ki, o çağlardan günümüze bir fener kalmamış. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ardından denizlerdeki denetimin yok olması bunun bir nedeni ancak, bu fenerlerin yıkılmasının en önemli nedeni Ortaçağdaki bakımsızlık.
Daha yakın tarihe gelirsek; Amerika kıtasındaki ilk fener Boston limanı girişindeki Little Brewster adası üstüne 1716 yılında inşa edilmiş. Üzerinde odun veya kömür ateşi yakılan çok sayıda fener 17. ve 18. yüzyıllar boyunca Avrupa kıyılarındaki değişik yerlere inşa edilmiş. İtalya'daki en eski fener Messina'da bulunuyor. 1611 yılında Fransa'da Gironde'da inşa edilen Cordouan feneri ise kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk deniz feneri olarak kayıtlara geçmiş. 19. yüzyılda da deniz ticaretinin yoğunlaşmasıyla birlikte, çok sayıda deniz feneri inşa edilmiş. Bunlardan İngiltere'deki Bell Rock (Forfarshire,1811), Skerryvore (Argyllshire, 1884), Fransa'daki Ar-Men (Sein Adası, 1881) ve Almanya'daki Roter Sand (Weser ağzı, 1885) dikkate değer deniz fenerleri.
Dünyanın tüm fenerlerini fener risalesinde bulabilirsiniz. Bu kitaplarda, her fener için, haritada verilen bilgiden ayrı olarak, yapımı, şekli ve her türlü özelliğine ait bilgi bulunuyor.
Meraklısına notlar…
- Açık denizlerdeki fenercilerin hava koşulları yüzünden uzun zaman karaya çıkamamaları durumunda, yiyecek tükendiğinde, aydınlatmada kullanılan mumları yediklerini biliyor muydunuz? Dönem mumları hayvansal ve bitkisel yağ kökenli olduklarından sindirilebiliyormuş…
- Dünyada nükleer güçle çalışan tek fener Estonya'daki Tallinn feneri. Fener ışıklarının yoğunluğunu arttırmak için dev boyutlarda cam prizmalar ve mercekler kullanılmış. Bunların en büyüklerinin ağırlığı 5 ton.
- Şiddetli fırtınalarda dalgalar 45m yüksekliğindeki bir fener kulesini tamamen örtebilir üstelik fener fanusunun 12,5mm kalınlığındaki camlarını kırabilir. Fanus içine o kadar çok deniz suyu girebilir ki fenerciler sularla beraber merdivenlerden sürüklenmemek için kendilerini merdiven korkuluklarına bağlamak zorunda kalabilirler.
- Dünyanın en sağlam deniz fenerini yaptığına inanan Henry Winstanley aynı zamanda en şanssız deniz feneri yapımcısı! Fenerine çok güvenen Winstanley, herkese en şiddetli fırtınada bile fener içinde kalmak istediğini söylüyordu. Bir gün dileği gerçekleşti. Feneri, İngiltere tarihinin en büyük fırtınasında yıkıldı. O da dalgalara sürüklenen fenerde hayatını kaybetti.
- Cristof Colomb'un amcası olan Antonio Columbo 1449 yılında meşhur Cenova fenerinin bekçisi olduğunu biliyor muydunuz?
- 1895’te Yeni Zelanda'da, Stephen adasında nadir bir çalıkuşu türü keşfedildi. Yok olan türünün son örneği olan bu çalıkuşunu da ne yazık ki deniz feneri bekçisinin kedisi yedi.
- Açık denizde kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk taş deniz feneri, Smeaton tarafından yapılan Eddystone fener kulesi (1759). İnşaat mühendisliğinin babası olarak tanınan Smeaton, fener inşaatı sırasında yeni uygulamalar icat etmiş. Örneğin taşların birbirine geçme olarak kullanılması, deniz çimentosu, taşları gemiden inşaat sahasına aktarmak için kullanılan özel vinçler bunlardan sadece üçü.